REKLAM
VEYSEL70
PROFIL   RESIMLER   BLOGLAR   MISAFIR DEFTERI   ARKADASLAR   FAVORILER   VIDEOLAR  
 


Gosterilen 46 - 54 arasi, toplam 70 Blog mevcut.


<< Ilk  < Onceki | Sayfa:  4 | 5 | 6 | 7 | 8 | Ileri >  Son >>


istigfar
Gönderme zamanı 01/25/2009 12:15:28

nam'ı kemal
Gönderme zamanı 01/24/2009 23:59:04

Aids`li Nam-ı Kemal

 

Nam-ı Kemal kanserden ölüyormuş. Ölüm döşeğinde oğlu sormuş:
- Baba neden AIDS’ten öldüğünü söylüyorsun herkese?
Nam-ı Kemal demişki:
- Oğlum ben öldükten sonra kimse annenle berabar olamasın diye!

 


Etiketler: Veysel 70


hepsi bu kadarmı
Gönderme zamanı 01/24/2009 23:54:38

Hepsi Bu Kadar Mı?

 

Küçük Aylin'e teyzesi bir milyon lira vermişti. Küçük kız bir şey demeden parayı cebine attı. Bunun üzerine annesi söze karıştı.
-Aylin, teyzene ne demen lazım?
Aylin cevap vermedi. Anne bunun üzerine yardım etmek istedi.
-Baban bana para verdiği zaman ben ne diyorum?
Birden gözleri parlayan Aylin:
-Hepsi bu kadar mı? diye atıldı.

 


Etiketler: Veysel70


EZANA SAYGI
Gönderme zamanı 01/24/2009 00:32:53

Ezana Saygı

mekkede hatice adında bir kadın çok zenginmiş.ayrıca çok iyi biriymiş.bu kadın çöllerin yeşermesi için ALLAH'ın rızasını kazanmak ve cennete girmek amacıyla mekkeden medineye ağaç diktirmiş.birçok kimsenin hayır dualarını almış.bu kadın öldüğünde mekkenin evliyalarından bir zaat onun cennete mi cehenneme mi gireceğini görmek istemiş. cennette büyük bir derece kazanmış olduğunu görünce bunun sebebinin ALLAH rızası için mekkeden medineye ağaç diktirmesinden mi olduğunu sormuş.hatice ona hayır ben ağaç diktirdiğimde herkesin dilinde idim ve kendimce çok övündüm.ALLAH bana zerre kadar sevap vermedi demiş.bunun üzerine evliya neden bu kadar derecesinin yüksek olduğunu sorunca hatice ben ezan okunduğunda bütün işimi bırakır,sadece ezan dinlerdim bu ezana saygımdan dolayı büyük derece sahibi oldum demiş...
            &nb sp;                         &nb sp;                         &nb sp;                         &nb sp;                  

Etiketler: VEYSEL70


GARİP BİR CENAZE
Gönderme zamanı 01/24/2009 00:25:15

Garip Cenaze
Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini.....



İmam cenaze namazı kıldırmak için cemaate saf tutmaları için seslendi. Daha sonra dönüp arkasına baktığında şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü cemaat beş kişiden ibaretti. Mevtanın yakın çevresinden sadece beş kişi.

O güne dek pek çok cenaze namazı kıldırmıştı. Kimsesi olmayanların bile cami cemaati cenaze namazlarına katılıp ondan sonra dağılırlardı. Ölen o civardan biri olurdu mutlaka. Ya selam verdiği, ya sık sık karşılaştığı veya camide namaz sonrası sohbet ettiği evine girip çıktığı bir komşusu olurdu ölen kişi İnsanlar bunun hatırına, selamın veya bir tebessümün hatırına iştirak ederlerdi cenazesine.

İlk kez bu kadar az kişiyle kılacaktı cenaze namazını. Ama karşısında duran tabuta takılıp kaldı gözleri ister istemez. Hiç mi selam verdiği, yardımına koştuğu, hastayken ziyaret ettiği, çocuğu olan ev alan birine hayırlı olsuna gittiği, düğününe, yakınlarından birisinin cenazesine gittiği herhangi biride mi yoktu hayatında?

O kadar mahzun bırakılır mıydı cenaze? O tüm bu duygularla namazı kıldırmış, mezarlığa doğru yola çıkılmıştı bile. Yolda da kafasından atamamıştı bu düşünceleri. Acaba ölen kimdi? Nasıl biriydi? Gömülme işlemi bitmiş evine dönerken aklı hala cenazedeydi. Bakkalın önünden geçerken onun tanıyacağını düşünerek hızla oraya yöneldi.

- Ahmet efendi hayırlı işler

- Sağ ol hocam nasılsınız?

- Allah Şükür hocam dünya meşgalesi oyalanıyoruz işte.

- Ahmet efendi sana bir şey soracağım.

- Buyur hocam hayırdır.

- Bugün bir cenaze vardı camide. Fakat cemaati sadece beş kişiydi. Bende meraklandım ölen kimdir diye?

- Evet şu ikinci kattaki mazdası olan adam. Adı Fatih değil mi?

- Evet adı Fatihti. Madem tanıyordun da neden cenazede yoktun o zaman?

- Hocam işin aslı değişik bir adamdı. Annesi ve babası hatır soran insanlardı ama o evden kimseye selam vermeden çıkıp arabasına atlar, teybini sonuna kadar açıp gaza basar giderdi. Kimseye hal hatır sormaz, hayırlı işler demez, insanları küçümseyen, saygısız sevgisiz biriydi. Bir kere bile camide gördün mü sen hocam?

- Hayır tanımıyorum. Belki de yeni gelmişlerdir o yüzden olabilir.

Ahmet efendi hararetle anlatmaya devam etti. Fatih’e kızgınlığı konuşurken gözlerinin donukluğundan ve kelimeleri birbiri ardına sıralamasından belliydi.

- Hocam camiyle, ezanla işi yoktu ki zaten. Dedim ya saygısızdı. Sadece komşulara değil, akrabalarına karşı da aynı şekilde davranıyormuş. Bazen akrabaları burada alış veriş yaparlarken o yanlarından geçip gider onları da görmezden gelir, arabasına atlar giderdi. Onlarda anlatırlardı. Evlerine gittiklerinde de o d diğer odaya gider orada müzik dinlermiş. Onların yanına bile girmeye tenezzül etmezmiş. Yani kısacası hiç kimseyi önemsemezdi. Bir akrabası anlatmıştı. Önceden bu şekilde değilmiş. Beş sene oldu onlar buraya taşınalı. Zengin bir akrabası onlara bu evi almış, başka bir akrabası da ona iş vermiş. Sonra bir de altına araba çektiler. Adam değişti ne oldum delisi oldu yani anlayacağın hocam... Selamı sabahı kesti. Sonra kendisi gibi Allahsız, besmelesiz birini bulmuş nereden bulduysa, düğünsüz derneksiz aldılar beraber yaşıyorlar. İşte hocam bazen iyilik ve hayır olsun diye yapılan yardımlar insanı bu şekilde azgınlaştırabiliyor da.

Hoca dalgındı. Tüm bu anlatılanları kafasında canlandırmaya çalıştı. Hala insanlardan bu derece kopuk yaşamasının sebebini anlayamamıştı.

- Tamam da Ahmet efendi insanlardan neden bu kadar koptu ki?

- Şımarıklık hocam. Sonradan görmek bu olsa gerek. Hiç kimsenin doğumuna, ölümüne, hastalığına, sağlığına gitmezse ona gelirler mi hocam? Doğum da insanlarla olur ölüm de, Düğünde de insan lazım, cenazede de. Bu dünya gelip geçici be hocam. Bak hiçbir şey kurtarmıyor insanı. Ölüm sırası geldiğinde ansızın alıveriyor insanı.

Hoca destekler mahiyette kafasını salladı.

- Evet haklısın. Dünyada güzel şeyler yapmak lazım. Geride kalanlar seni güzel hatırlasın.Bugün ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya için çalışmalı insan. Öleceğini asla unutmadan, yeri ve zamanı geldiğinde hiçbir güç, hiçbir şey erteleyemez ölümü. Yüce yaradan Kur’an da ne buyurmuş?

“Siz sağlam kalelerde bile olsanız ölüm gelip sizi bulur.” Ahmet efendi de dalgınlaştı. Evet hoca çok haklıydı. Bu dünya yalnız yaşanıp, sessiz sedasız terk edilecek bir yer değildi ki. Güzel şeyler yapmalı, yaradanını unutmadan, yarattıklarını küçümsemeden yaşamalı. Amacı olmalı aldığı her nefesin. Bir işe yaramalı insan!.. Yiyip içen, gezip dolaşan bir et yığını değil ki insan. Sevmeli, sevilmeli, öğrenmeli, öğretmeli, almasını bildiği gibi vermeli de, insanlarla iç içe sürdürmeli yaşantısını. Evet hoca çok haklıydı. Sevildiğini kanıtlarcasına cenazesinde;

- Mevtayı nasıl bilirdiniz? Sorusuna yüzlerce insan yürekten hep bir ağızdan;

- İyi bilirdiikk.. diye haykırmalı. Gerçekten gözyaşı döküp üzülmeli onun için. Ardından dualar etmeli kusurlarının affı için. Tüm bunları yapacak gerçek dostlar, sevenler bırakmalı insan ardında. Ona bir adım atana o, on adım atmalı. Ona yürüyerek gelene o, koşarak gitmeli. Ona selam diyene o, daha güzeliyle karşılık vermeli. Yani kul olduğunu aldığı her nefeste hatırlamalı. Ölümlü bir fani olduğunu her verdiği nefeste hissedebilmeli.

Kul olmalı insan. Onu yoktan var eden, sınırsız rızıklandıranın kulu olduğunu unutmamalı. Ve yine asla unutmamalı Allah’tan geldiğini ve yine ona döndürüleceğini..... 


            &nb sp;                         &nb sp;                         VEYSEL 70


YURDUMUN İNSANI
Gönderme zamanı 01/24/2009 00:18:25

Gösterişe Takılanlar
Bazen öyle gariplikler yaşıyoruz ki, bu kadarı da olmaz demekten kendimizi alamıyoruz. Hayat belki de garipliklerle dolu ama çok aşina olduğumuzdan mıdır nedir yaşanan bunca garipliğe bile tepkisiz kalır olduk. Belki de dikkatimizi bile çekmiyor artık. On dakika içerisinde gerçekleşen bir olayı aktardığımda eminim sizde aynı kanıya varacaksınız.


Otobüs beklediğim durak bir mobilyacının ön tarafı. Mobilyacının önünde de orada görevli olduğunu düşündüğüm yaşlı bir bey sandalyesine oturmuş gelen geçeni seyrediyor. Ana cadde de trafik yoğun otobüste gelmek bilmiyor. Bu esnada döküntü bir kartal gürültü çıkararak kaldırıma iyice yanaşıp bir adres sordu sandalyede bacak bacak üstüne atmış keyifle seyre dalan yaşlı adama. Yaşlı adam, bir yandan sigarasını tüttürüyor diğer yandan da arabanın içindeki adamı dinliyordu. Oturduğu yerden hiç istifini bozmadan arabanın içindeki adama seslendi;

- İkinci sokaktan sola dön.Dümdüz aşağı indiğinde karşına çıkar zaten.

Şoför memnun olmuş vaziyette teşekkür ederek yine aynı gürültüyle uzaklaştı oradan. Aradan beş dakika geçmişti ki bu defa son model bir mercedes yanaştı aynı yere. Yeni yıkanmış cilalanmış kara camlı mercedesin camını otomatik olarak açan şoför gözlüklerini yukarı kaldırarak keyifle oturan adama baktı. Belli ki o da adres soracaktı. Bu defa yaşlı adam sandalyeden hızla kalkıp delikanlının arabasının açılan camından başını eğerek hararetle tarif etti sorulan adresi. Mercedes teşekkür manasında korna çalarak hızla bastı gaza. Arkasında toz bulutu yayarak uzaklaşırken yaşlı adam öksürerek yavaşça oturdu yine aynı sandalyeye. Ve kaldığı yerden hiçbir şey olmamış gibi keyif yapmaya devam etti.

Şahit olduğum bu olay sadece oraya ve o insana ait değildi mutlaka. Bu ve benzeri olayları çok duymuştum. Hatta bu olay kamyonetiyle taşımacılık yapan akrabamızın anlattığı bir olayı hatırlattı bana ister istemez. Anlattıkları gerçektende çok düşündürücüydü.

Kamyonetli akrabamız, bir yerden eşyaları yüklemiş kamyonetine ve işlek bir cadde de ilerlerken trafik bir anda sıkışıyor. Trafik polisleri yolu açma çabalarında tabi.Megafonla ses duyuluyor Azarlar bir edayla;

- Sen 34............. plakalı kamyonet derhal sağa çek çabuk.

O sağa doğru yanaşırken aynı ses bir daha duyuluyor ama bu defa yumuşak bir ses tonuyla;

- 34.......... plakalı jeep sizde sağa çeker misiniz.?

Aradaki bu üslup farkına dikkat ederseniz ne anlatmak istediğimi daha iyi anlar ve olayı çözmüş olursunuz. İşte bunlar benim güzel yurdumun güzel insanları. Ne diyelim gösterişe takılıp kalmışız vesselam...

Etiketler: VEYSEL70


AH CEMİL BEY AH
Gönderme zamanı 01/24/2009 00:11:16

Son Yolculuk
Cemil bey her zamanki gibi başı alabildiğine dik bir şekilde arabasının kapısını açarak çantasını hışımla diğer koltuğa fırlattı.Şoför koltuğuna oturunca direksiyonu tutarak gururla derin bir nefes aldı.Etrafa baktı kaşlarının altından.İnsanların bir kısmı koşturuyor,bir kısmı da gezintiye çıkmış gibi yavaş yavaş yürüyorlardı.Hızla çevirdi kontak anahtarını. Küçümseyerek baktı yoldaki insanlara.En lüks gördüğü mağazaya kadar hızla sürdü arabayı.

Sonra daha da başı dik bir şekilde mağazaya girdi. Takım elbisesi ve şık ayakkabılarıyla, elindeki deri çantasıyla, kara gözlükleriyle içeri adım atar atmaz tezgahtarlar onun etrafını sarmıştı bile. O bu durumda bir kat daha fazla başını yukarıda tutarak fiyatlarını bile sormadan birkaç çeşit kıyafet aldı. Paketler elinde çıkarken de tezgahtarların;

- İyi günlerde kullanın efendim. Tekrar bekleriz efendim. Güle güle efendim. Sözlerine karşı hiçbir şey söylemeden terk etti orayı. Yine arabasına atlayıp bu defa da bir marketin önünde durdu. İçeri girince aldığı sepeti doldurmaya başladı. Eksik olup olmaması önemli değildi. Sadece alış veriş yapmak hoşuna gidiyordu. Rahatlıyordu sanki. Bütün kötü düşünceleri atıyordu aklından.

Evet elleri vermemekten kurumuş, Yürekler hissizlikten körelmiş, beyni uzun süre düşünemediği için çoktan çürümüştü sanki. Lafın kısası uyuşmuştu. Hem de hiçbir uyuşturucu kullanmadan.

Sadece tüketen, tüketebilmek için de kazanmaya çalışan, kazandıkça daha da fazlasını elde etmek için helalle haramı birbirine karıştıran, artık inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan ve bunu da şiddetle savunur hale gelmişti.

Geçici dünya menfaatleri arasında sanal, yapay bir mutluluk arayıp durmuştu. Her para harcayarak yaşadığı anı mutluluk olarak adlandırmıştı.

Tüketmişti.. Sürekli tüketmişti..

Tüketim de hiçbir sınır tanımamıştı yeri geldiğinde. Çünkü mutluluğun diğer adıydı tüketmek. Hayatı boyunca değiştirdiği tek şey de tüketim şekli olmuştu. Ona inandırmışlardı, ve ya o inanmıştı parasının olması sınıf atlamasıydı. Tahakküm edebilmesiydi. Üstünlüktü diğer insanlara.

O inanmıştı, parayla her işi halledebileceğine.

O inanmıştı, para artı mutluluk olduğuna.

O inanmıştı, yaşaması ve sınırsız harcamasının tek sebebinin kendisi olduğuna.

Kazandığı her şeyi kendi aklını kullanarak kazanmıştı. Biri bin yapacak metodu uygulamıştı çünkü.Yok olanı o var etmişti, az olanı da o çoğaltmıştı. Allah inancı vardı ama alma-verme gibi fazlalaştırıp-eksiltme noktasında insiyatifi yoktu ki.

Hepsini o yapmıştı. Çalışarak,gayret göstererek, emek sarf ederek o başarmıştı tüm bunları. Elinde ne varsa, hepsi onun çabasıyla, onun iş bilirliliğiyle olmuştu.

O, aklını kullanmıştı. Aklını iyi kullandığı içinde şu an tüketebiliyordu.Tükettikçe de mutlu olabiliyordu.Bunun aksini düşünmek aptallıktı zaten. Başka türlü düşünenler onun seviyesine gelemeyenlerdi. Aşağıda olanlar bu akılla hep orada kalmaya mahkumdu. Evet aşağıdakiler olacaktı ki,o ve onun gibiler yukarıda olduklarını hissedebilsinler.

Böyle inanmıştı Cemil bey.Böyle inandırmışlardı ona.

Ta ki, acı, insanın yüreğini burkan fren sesine dek.

Ta ki tıka basa doldurduğu lüks otomobili tır la çarpışıp paramparça olana dek..

Paranın satın alamadığı ölüm kapısına dayanana dek.

Ne kurtarabilir Cemil beyi şimdi? Kim? Nasıl kurtarabilir?

Ölmemenin tek çaresi,doğmamaktır.

Son model arabası, yazlığı, kışlığı, anlık mutlulukları, onun peşinden koşan çanak yalayıcıları hiç biri kurtaramaz onu bu ebedi ve son yolculuğundan.

Hükmeden bu insanı asıl hükümdarın karşısına çıkmaktan...

Yaptıklarının ve yapması gerekirken yapmadıklarının hesabını vermekten. Üretmeden sadece tüketen insan olmaktan.

Hadi bakalım Cemil bey seni kim kurtaracak bu ertelenmez, iptal edilmez, vazgeçilmez son yolculuğundan....

            &nb sp;                         &nb sp;       VEYSEL70

Etiketler: VEYSEL70


ALLAHIM SENİ COK SEVIORUM
Gönderme zamanı 01/23/2009 23:27:01

Sadece Allah'a ayıracak zamanınız varsa okuyun.
Bu maili aldığımda düşündüm ki....
Bunun için zamanım yok...
Hele de çalışırken.
Sonra böyle düşünmenin kesinlikle günümüzde birçok problemin kaynağı olduğunu fark ettim.
Siz okuyunca ne hissedeceksiniz?
Okuyun ve düşünün bakalım.

'Biz Allah'ı (cc) Cuma günleri mescide sığdırmaya çalışıyoruz.
Belki cuma gecesine, çok nadiren kalkılabilirse, yatağın sıcaklığından feragat edilebilirse de Sabah namazlarına.. ..

Ama hastalıklarımız, zayıflıklarımızda, doğal afetlerde, kısaca zorda ve çaresiz kaldığımızda hemen etrafımızda olsun istiyoruz... .
ve, hiç şüphesiz, en çok da ölümün hatırlandığı cenazelerde.

Maalesef, biz Allah'tan (cc) bunları beklerken, Allah (cc) için işte, oyunda, hayatımızın neredeyse tamamında yerimiz ve zamanımız yok...
Çünkü...
Diğer zamanlar işlerimizi kendimiz halledebiliriz düşüncesi hayatımıza girmiş.
Ya da açıkça söylersek o zamanlar Allah'a (cc) ihtiyacımız yok.
Allah'ın (cc) emir ve yasaklarına itaattir. Karşılıksız alabileceğimiz en iyi hediye namazımızdır, Hem masrafsız ve ödüller de muhteşemdir.

Allah beni affetsin, ....
O'nun hayatımda ilk sırada olmaması gerektiğini kabul ettiğim yer ve zamanların varlığından dolayı.

Her zaman O'nun bizim için yaptıklarını daima hatırlayacak zamanlarımız olmalı.

Bu mesajı idrak ettiyseniz paylaşın!!

Evet, ALLAH'ı (cc) çok seviyorum.
O benim var olma ve kurtulma kaynağım.
Beni her gün ayakta tutuyor.
O'ndan başka sığınılacak kapı olmadığını bilmek..

Onsuz hiçbirşeyim….
Diyebiliyormusunuz?
Bunun için işte size çok basit bir test.
Eğer Allah' ı seviyorsanız ve O'nun sizin için gerçekleştirdiğ i muhteşem şeylerden utanmıyorsanız. ...

bunu arkadaşlarınıza iletin.
Bunun için zamanınız varmı?
Kolay zora karşı..
-Gerçekleri söylemek neden bu kadar zor.
Aynı zamanda yalanları söylemek de bu kadar kolay?

-Neden namazda uykuluyuz da bitince aniden uyanıveririz?

-Böyle mesajları paylaşmak varken silmek neden kolayımıza gelir?

Ne gariptir, ALLAH'a (cc) inandığını söyleyip de şeytanın peşinden gitmek .

Ne gariptir, fıkraları çılgınca paylaşırız, mesajlar
havalarda uçuşur da iş İslamiyetle ilgili bir mesajın iletilmesine geldiğinde iki defa düşünürüz.

Bu mesajı eğer birilerine gönderirseniz, adres listenizdeki herkese gönderebilecek misiniz? Yoksa ne tepki vereceğini bilmediğinizden ya da emin olmadığınızdan göndermeyecek misiniz?

Allah'ın bizim için ne düşündüğünden çok insanların bizim için ne düşündüğüne önem
vermemiz sizin adalet terazinizle ne kadar adil görünüyor?
Herşeyden önemlisi ne kadar daha yaşayacağınızı sanıyorsunuz? ...


ANA KALBİ
Gönderme zamanı 01/21/2009 22:21:45

Annemizin Kıymetini Bilmeliyiz

Delikanlı,katı yürekli bir kızı sevmiş ve onunla evlenmek istemişti.Ancak kız,korkunç bir şart ileri sürerek:
Senin sevgini ölçmek istiyorum,dedi.Bunun için de köpeğime yedirmek üzere bana annenin kalbini getireceksin. Delikanlı,tüyler ürperten bu teklif karşısında ne yapacağını şaşırmış ve uzun bir tereddütten sonra hislerine mağlup olup annesini öldürmeye karar vermişti.Annesi,belki de durumu fark ettiği için oğluna fazla direnmedi.Ve çocuk,annesini öldürerek kalbini bir mendile koydu.Delikanlı,kızın isteğini yerine getirmiş olmanın heyecanıyla yolda koşarken,ayağı bir taşa takıldı.Kendisi bir tarafa,mendil içindeki kalp bir tarafa fırladı.Canının acısından,ağzından ister istemez" Ah anacığım!"sözleri döküldüğünde annesinin tozlara bulanan ve hala soğumamış olan kalbinden bir ses yükseldi:
-Canım yavrum,bir yerin acıdı mı?
            &nb sp;                         &nb sp;                         &nb sp;                   

Etiketler: VEYSEL70




<< Ilk  < Onceki | Sayfa:  4 | 5 | 6 | 7 | 8 | Ileri >  Son >>



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***